Trakya Firma Tanıtım ve Bilgi Platformu
TrakyaBurada.com | Trakya'nın Tanıtım ve Bilgi Platformu

S400 Türkiye İçin Çözüm Olur mu?

Reklam
S400 Türkiye İçin Çözüm Olur mu?

Temmuz ayı sonuna kadar Abd’nin Türkiye yaptırımlarını netşeştireceği S400 konusunda ne ABD ne de Türkiye geri adım atmaktan rahatsız. Rusya da silah satışı sayesinde haliyle mutlu.

Zaman zaman S400’lerin ülke güvenliği için elzem olduğunu, zaman zaman da ABD ile arayı bozmaya değmeyeceğini düşünüyoruz.

Sonuçta ülke güvenliğini düşünen insanlar olarak, kaygılarımız var ve ben yerli ve milli silahlar konusunda hep şunu söylerim.

Üretmediğin silah senin değildir.

S400 konusuna sürekli Türkiye ve Abd açısından bakıyoruz lakin S400 meselesi ABD için global bir kriz olma yolunda ilerliyor. Çünkü bu hava savunma sistemini isteyen 14 ülke var ve bir o kadar da ülkenin istemeye niyetli olduğunu ama ortalığı gözlemlemeyi tercih ettiğini düşünüyorum.

S-400 Hava Savunma Sistemlerine Çin, Hindistan, Türkiye, Suudi Arabistan, Irak, Katar, Cezayir, Fas, Mısır, Vietnam, Suriye, Belarus ve kardeş Azerbaycan’ın ilgi gösterdiği herkesin malumu

Bu ülkelerden Çin, Hindistan ve Türkiye, hava savunması konusundaki ihtiyaçlarının acil olması yüzünden Rusya ile sözleşme imzalamış durumdadır.

İmzayı atan ülkelerden Çin’e ilk S-400 ihracatı yapıldı ve akabinde yaptırımlar başladı.

Çin yaptığı anlaşma neticesinde 6 bataryadan oluşan 2 adet S-400 sistemini 3 milyar ABD dolarına satın aldı.

Hindistan ise daha büyük bir hava savunma sağlamak adına kesenin ağzını biraz daha açtı. 15 bataryalı 5 adet S400 sistemi için 5.43 Milyar Dolar ödemeye karar verdi. Henüz herhangi bir teslimat yapılmamasına rağmen, ABD’nin sert bir şekilde tepkisiyle karşılaştı ki burada eklemek isterim, Hindistan adlı ülke Çin ve Pakistan karşısında ABD’nin en önemli bölgesel müttefikidir.

Normal şartlarda Çin ABD ile sürtüşürken Hindistan’a kayıtsız destek vermeliydi değil mi? İşte S400’lerin Abd için nasıl hayati mesele olduğunu anlayın.

Türkiye ise 1 tanesi opsiyon, toplamda 2 adet S-400 sistemi için 2.5 Milyar Dolara sözleşme imzaladı ve Türkiye için yaptırım takvimi temmuz sonunda belirlenmiş olacak.

Elinize kağıt kalem aldığınızda batarya başına 500 milyon dolarlık gerçekten makul bir fiyata ulaşabilirsiniz ki S400’leri bu kadar cazip yapan şey de bu ama ihtiyaca göre belirlenen mühimmat ve konfigürasyon farklarından maliyetlerin biraz daha yükseldiğini söylemek mümkün.

ABD, S400 almaya karar veren Çin, Hindistan ve Türkiye’ye ayrı tehdit ve yaptırım programları uygulamaya çalışıyor.

Çin ile olan ticareti bitirmekle tehdit ediyor, Hindistan’a silah ambargosu uygulamakla ve savunma projelerini askıya almakla tehdit ediyor, Türkiye’nin şimdilik en büyük tehdide maruz kaldığı durum F35 uçakları yüzünden oluyor.

Bu yaptırımların kısa adı CAATSA yani Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act Yaptırım Yasasıyla Sayılan Amerika’nın Düşmanlarına (şimdilik İran, Kuzey Kore ve Rusya’ya uygulanıyor) yaptırım uygulayan bir ABD federal yasasıdır.

Uzun menzilli, insanlı ya da insansız fark etmez her türdeki hava aracını ve hava araçlarının yanı sıra radar izi düşük (stealth) uçaklar da dahil olmak üzere, hem seyir (cruise) hem de balistik füzeleri tespit ve imha etme özelliğini taşıyor.

Zaten S400’ü birim başına fiyattan sonra diğer hava savunma sistemlerinden ayıran ve cazip hale getiren en önemli neden de budur.

Hava araçları için azami tespit mesafesi yaklaşık 600 km
Balistik füzelere karşı tespit menzili 60 km
Azami angajman menzili 400 kilometre
Ulaşabildiği en yüksek irtifa 30 kilometre

Yani çeyrek çepildek bilgilerle meseleyi abartanların söylediği şeylerden ne kadar farklı ve gerçekçi öyle değil mi?

Bununla beraber;;

S400 sistemi 72 adet füzeyi aynı anda ateşleyebilir, aynı anda 36 hedefe angaje olabilir. S-400 azami 4.8 km/saniye hızındaki bir hedefi tahrip edebilmektedir ve intikal süresi 5 dk’dır.

Yani çok yönlü olduğu kadar savunmaya geçiş süresi de çok kısadır. Bu da S400’leri cazip kılan bir diğer özelliktir.

Ayrıca en çok tartışılan füze menzilleri konusunda da şunu belirtmek isterim.

9M96E (Menzil 1-40 km, İrtifa 20 km),
9M96E2 (Menzil 1-20 km, İrtifa 30 Km.)
48H6E (Menzil 5-150 km, İrtifa 27 km)
48H6E2 (5-200 km, İrtifa 27 Km)

Hava sahasının bütün katmanlarında görev yapabilen, menzilleri birbirinden farklı 4 adet füze kullanan S-400’lerin bir diğer cazip kılan özelliği de budur. Yani hangi füzeyi yüklerseniz, o menzil ve irtifada savunma sağlarsınız.

Her askeri verinin sonuna sıfır koyarak abartmaya çalışanların ortalığı bulandırdığı bir diğer yer de burasıdır.

Bazı askeri uzmanlar, S400’ün farkını ortaya koymak için Patriot, Thaad ve Aegis sistemlerini bir arada ele alır ve karşılarına S400’ü koyar.

Detaylı olarak inceleyen uzman kaynaklarını da okuyabilirsiniz, ben ise özet geçmekle yetineceğim.

Bu batılı sistemler genellikle füzeleri hedef alır, uçaklar için Patriot ile kıyaslama yapabiliriz ve Patriot’un neredeyse 2 katı pahalı olduğunu söylemek mümkündür.

S400 meselesinde geçtiğimiz aylarda ABD’den bir heyet gelip Patriot satışı için makul bir fiyat vermeye çalışmıştı ama Türkiye bu konuda tavrını net koydu. Zaten yaptırım kelimesi ondan sonra dillendirilmeye başlandı.

İntikal süresi de S400’e göre 20 dakika daha uzundur. Ayrıca Patriot azami 1.38km/saniye hızındaki bir hedefi tahrip edebilmekte iken S-400 azami 4.8 km/saniye hızındaki bir hedefi tahrip edebilmektedir.

Patriot radarları hava hedeflerini 180 km de balistik füzeleri 100 km’lik mesafede tespit edebilmektedir. Hava hedeflerine 180 km’de, balistik füzelere 30 km’de angaje olabileceğine dair bilgiler var ki S400 bu konuda da çok önde.

Böylesi kabiliyetli bir sistem karşısında ülkelerin geri adım atmak istememesi de gayet doğal öyle değil mi?

Bir diğer önemli tartışma konulardan bir tanesi de S400lerin Stealth uçaklara karşı olan başarısı ile alakalıdır. Bu konuda da çok farklı ve abartılı şeyler söylenir. F35 ile S400 kıyaslaması üzerinden gidelim…

Öncelikle şunu söylemem gerekir ki; S-400 Radar sistemi diğer tüm radarlar gibi Stealth kabiliyetli F-35 uçaklarını tespit edebilir. Yani özel olarak bir yetenek yok bu konuda. Sadece hangi mesafede tespit ettiği ile alakalı kıyaslamalar yapılabilir ki S400’ü cazip kılan bir diğer özellik de budur.

Bu özelliğin ne kadar fayda getireceği konusunda RCS (Radar Cross Section) kavramına da değinmek gerekir.

Konunun sayılı uzmanlarından Bircihan D. Dilek’in yazısından ilgili kısmı aynen kopyalıyorum.

”RCS, Radar vericisi tarafından gönderilen radar sinyallerinin hedeften yansıyarak radar vericisine geri dönüş yapan yansımasının ölçümünden elde edilen değere denir, metrekare (m2) ve ya desibel (db) cinsinden ölçülür. Bir uçağın RCS değeri ne kadar büyükse, o kadar radara yakalanma olasılığı artar. Örnek olarak tipik bir hava savunma radarı RCS’i 1 m² olan küçük bir muharip uçağı 370 KM’de tespit ediyorsa, aynı radar RCS’i 5 m² olan, daha büyükçe bir muharip uçağı, teorik olarak 553 KM’de tespit edecektir. RCS’i 0.1 m² olan bir uçak 207 KM’de, RCS’i 0,001 m² olan Stealth özellikli bir uçak aynı radar tarafından 66 KM’de tespit edilecektir.

Meteorolojik şartlar ve radarın konuşlu olduğu arazinin fiziki yapısı da göz önüne alındığında bu mesafenin daha aşağıya inebileceği düşünülmektedir, F-35’in RCS değerinin de 0,001 m² altında olabileceği düşünüldüğünde S-400 tespit menzilinde uçan bir F-35 uçağının 38 KM’lik menzil içerisine girmesi durumunda tespit edilme ihtimali bulunmaktadır.”

Anlayacağınız üzere falanca hava alanından kalkan uçağı hemen tespit ediyor gibi bir durum söz konusu değil.

S400’ün radarı, F-35 gibi bir uçağı 38 KM’de tespit ediyor. Zira İsrail’in Suriye üzerine yaptığı saldırılar da en az 50 km uzaktan birkaç dakika içinde akıllı mühimmatları hedefe peş peşe bırakmak üzerine yoğunlaşıyor.

Kapanan Çağdaş Gündemlerde yeri geldiğinde bu saldırıları anlattık. Şöyle ki F-35 çok maksatlı bir uçak olduğu için, yer hedeflerine yapılacak saldırılarda öncelikli görevi mühimmatı en yakın ve en güvenli yere kadar götürüp hızla geri dönmek şeklindeydi ve saldırılar radarlar alarm verdikten 10 dakika içinde başlayıp bitmekteydi.

Ezcümle F-35’ten fırlatılan roketler hedefi vurduğu sırada F-35’ler çoktan radar menzillerinden çıkmış oluyor. Yani F-35 uçakları S400 radar menziline girmeden hedefe füzeleri bırakıp olay yerinden kaçabilir.

Şimdi eminim hepinizin aklında şöyle bir durum oluştu.

Madem S400 radarına girmeden F-35 işini bitirebiliyor, neden bu uçaklardan vazgeçme noktasına geldik?

Eminim Türkiye sadece S400 bataryalarını belirli yerlere konuşlandırarak sorunu çözmek istemeyecek, bir hava şemsiyesi oluşturarak çok daha geniş bir alanda radar faaliyetleri yürütmek isteyecektir.

Yani sadece füze rampası olarak meseleye yaklaşmayın. Bunun Elektronik Harp Platformları var, AWACS Uçakları var ve maksadına göre üretilecek Önleme Uçaklarından oluşan özel filolar var. Dolayısıyla ilerleyen yıllarda Türk Hava Kuvvetlerinin savunma ve saldırı anlayışı da HSS konumu itibariyle değişime uğrayacaktır.

Rusya ayrıca STEALTH uçakların tespiti ve imhası amacıyla başka bir Radar Sistemi daha kullanarak korunma şemsiyesini daha güvenilir hale getirmeyi hedeflemektedir. Benim de S400 alımındaki en dikkat ettiğim konulardan biri de budur.

Çünkü Muhabere alayında askerliğini yapmış biri olarak, muhabere olmadan muharebenin olmayacağını özümsemiş biriyim. Benim için savaşın anlamı tanktan tüfekten değil, şelterli kamyonlardan ve içindeki elektronik sistemlerden başlıyor…

Rusların geliştirmeye çalıştığı hava şemsiyesi niteliğindeki sistemin adı Nebo-M’dir.

”Bu sistem; 3 adet 3D radar (VHF BandNeboSVU,L-bandProtivnik G ve S/X-band Gamma S1) verilerini çoklu sensör entegrasyonuna tabi tutarak harekat merkezinde birleştirmektedir. Bu entegrasyon ile STEALTH uçaklar daha uzak mesafeden tespit edilebilmektedir.” (Kayn: Bircihan D. Dilek)

Envanterine 30 adet S400 sistemi katmayı planlayan Rusya’nın böyle bir hava şemsiyesi oluşturmak istemesi gayet normal. Bizler için başta fazla gibi dursa da sonuçta hava şemsiyesinden bahsediyoruz. Elbette makul bir çözüm bulunmalıdır.

Bir diğer tartışma da Rusya’nın bir NATO ülkesine S400 vermesiyle alakalı.

Ben de bu konuda zaman zaman kaygı duyuyorum. Çünkü S400 alımı yüzünden neredeyse NATO ve ABD ile lişkilerimiz bitme noktasına geldi. Hoş, S300 sistemleri yüzünden kimse şımarık Yunana bir şey demiyor ya neyse…

F-35 ve S-400 sistemleri “phonehome” sistemler olarak değerlendirilir. Yani “olanı biteni eve aktar” mantığıyla çalıştığı iddia ediliyor. Hal böyle olunca pek çok emekli asker, çıktığı programlarda bunu dillendirmiş ve hatta bazıları F-35 alımına şiddetle karşı çıkmıştır.

İtiraz eden komutanlara göre uçak üzerinde gerçek zamanlı olarak yapılan an be an bir kayıt var, bu kayıt uçak yere indikten sonra veri sistemine yükleniyor ve Türkiye’deki yer istasyonundan ABD’deki üretici firmalara aktarılıyor. İddialar o kadar güçlü ki; ABD uçak üretim sürecinde ilgili yazılımla alakalı güncellemeye gittiğini açıklamış.

Benzer dedikodular zaman içinde S-400’ler için de ortaya çıktı.

”Rusların S-400 sisteminin önemli noktalarına sensör yerleştirdiğini, modüllerin izinsiz açılması durumunda bu sensörlerin askeri iletişim uyduları üzerinden Rusya’ya anında mesaj göndererek Rus uzmanları uyaracakları ve bilgilendirecekleri iddia edilmektedir. Hatta, sistemler uydu irtibatının kesileceği herhangi bir hangar gibi tesise çekilse ve modüller açılsa bile, sistemin kendini koruyabilecek dahili koruma algoritmasının bulunduğu söylenmektedir.

Siz de takdir edersiniz ki; askeri uydu üzerinden bilgi aktarılması konusu pek iç açıcı bir durum değil, pek inanılası görünmüyor, ancak doğruluk payı varsa da kabul edilebilir değildir.

Olan biteni eve aktar özelliğindeki uygulamalar, satın alan ülkenin egemenlik hakkının ihlali anlamına gelir.

Yetkililerimizin bu konu üzerine eğilmesi, varsa böyle bir durum, derhal önlem alınması, sistem üzerindeki uydu alıcı ve vericisinin söktürülmesi gerekir.” (Kayn: Bircihan D. Dilek)

Bir de Rusların kendilerine özel yaptıkları sistemler gibi değil de halk tabiriyle ”maymun model” olanlarından yollanacağına dair bir anlayış var, hal böyle olunca İddialar üzerine tekrar söylemekte fayda görüyorum.

”Üretmediğin silah senin değildir”

Eminim Türkiye’nin S400 konusunda ısrar etme nedenini anladık ve üretmediğimiz silahın bizim olmadığı gerçeğini hem S400 hem de F35 hakkındaki iddialar ile gördük.

Dilerim ki Türk Savunma Sanayisi tez zamanda karadan ve denizden havaya savunma sistemlerini oluşturur ve bölgedeki caydırıcılığını daha da arttırır.

Bu yaşanan süreçte bir sıkıntılı durum daha var…

NATO’nun çok uçağa ve hazır pilota dayalı geleneksel hava savunma taktiklerinin yanı sıra daha az ama daha çok yönlü ve hava savunma sistemi destekli doktrine geçiş döneminde, yıllardır kumpas ve ardından darbe girişimi sonrasında pek azalan rütbeli sayısı S400 krizini daha da derin bir güvenlik açığı haline getirecektir.

Bir de üzerine askerlik süresinin azaltılması gibi bir durum var.

Hem de 1984’te Yunanistan’ın lağvettiği Jandarma Teşkilatını bile yeniden kurma tartışmaları sürerken…

Yunan pilotların ”Mehmetçik Busters” peçlerindeki anlatmak istediği de bence bir yerde budur. Rütbeli sayısı az, sevk ve idare edilecek asker çok olsa da kimse onlara bir şey yapamaz.

Yaşadığımız S-400 krizi ve HSS yetersizliğimiz şımarık Yunana daha da cesaret vermektedir.

Türkiye’nin asıl S-400 süreci, füzeleri aldıktan sonra başlıyor.

Türk Ordusu, bu güne kadar böylesine özel maksatlı bir sistemi edinmiş değildir. Haliyle roket rampalarını taşıyan taktik tekerlekli araç türüne de aşina değildir.

Mesela çözümü Patriot tarafından kullansaydık, çok rahat çekili bataryalar ile bir yerden bir yere sevk edecektik.

Benim aklımı kurcalayan bir diğer mesele de budur. S400’ün bindirildiği araçları nasıl kullanıp bakımını yapacağız? Türkiye’den bir firma bir çözüm üretecek mi?

2000’li yılların başında Belarus’tan Volat tank çekicileri almıştık ama bunlar YaMZ değil, Deutz motorlu idi. O zamanlar böyle bir motor kullanmak sıkıntı değildi ama CAATSA yaptırımlarından sonra artık sıkıntı olabilir. Bu durumda Rus taktik tekerlekli S400 araçları parça sıkıntısı da çekebilir.

Yüz ölçümü Rusya’ya kıyasla küçük olan ülkemizde 5 adet S-400 bataryasının bulunması güçlü bir caydırıcılık anlamına gelecektir ama bu güne kadar NATO ile uyumlu çalışan radarlar ile S-400 sistemleri entegre olarak çalışabilecek mi? bu da sorulması gereken diğer sorudur.

Uzmanlar genelde 4 sayısında hemfikir oluyor ama ben Trakya için ayrı bir sistem kurulması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin çok önemli sanayi kuruluşları burada yoğunlaşmış durumda. Keşke hepsi Ankara – Konya arasındaki bölgelere gitmiş olsa. Neredeyse düşman bir ülkenin sınırına 200 KM kala böylesi bir yapılaşma beni her zaman korkutmuştur. Vakti zamanında Avrupa’ya yakın diye Trakya’ya hücum edildi ama bugün mevcut tehditlere karşı 3 tarafı denizlerle çevrili bir hedef durumunda.

Yani pek çok site ve sayfada çıkan, S-400’lerin konuşlandırılacağı yerler hakkındaki varsayımlara katılmak istemiyorum.

S-400lerin diğer sistemlerle uygun çalışması için uzmanın yazdıklarını aynen kopyalıyorum.

”F-35 uçakları Türkiye’nin envanterine girsede girmese de Türkiye NATO’da kaldığı sürece S-400 sistemlerini mevcut altyapı ve taktik veri linkine entegre edemeyecek, bağımsız bir network içinde çalıştırmak zorunda kalacaktır. Bu nedenle, satın alınan bu sistemlerin bağımsız network içerisinde çalışabilmesi için gerekli,Milli Balistik Füze Uydu Uyarı Sistemi, Dost Düşman Tanıma (IFF) fonksiyonu, altyapı ve yerli taktik veri ağı ihtiyaçları en kısa sürede giderilmelidir.” (Kayn: Bircihan D. Dilek)
Ar-Ge faaliyetlerine çok komik rakamların ayrıldığı, askeriyeye ayrılan bütçenin yarısının maaşlara gittiği Türkiye’de kısa süre içinde nasıl entegrasyon sistemi yapılır? Bu da beni kara kara düşündürüyor.

Usta oyuncu Cüneyt Arkın’ın bir filmde dediği gibi ”ben Türk olmayan her şeye karşıyım”

Özellikle savunma konusunda yaşadığımız sıkıntılardan dolayı ki sadece bir günümüz S400 meselesini anlatmaya yetti, hepimizi bu meseleler derinden etkiliyor.

Yaşı 30’a gelen ülke savunmasını düşünmeyi mesele edinmiş kaç kişi vardır ki abuk sabuk nedenlerden dolayı düşen Heron haberleri çıkınca ağlamasın. Kaç kişi vardır ki bir düğmeye basıp F-16’ları düşürecekler diye endişeye kapılmasın.

O zamanlar sosyal medya da yoktu…

Tanrı Türk’ü ve Tüm Özel İnsanları Korusun

Saygılarımla

Reklam
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ